ARMAĞAN
Yıllardır
ilk defa sofrayı krallara layık donatacaklardı. Çorba , ekmek yerine bugün eve et
misafir oluyordu. Yatıya kalacaktı. Ev halkının mideleri onu ağırlamaktan zevk
duyarlardı. Ev de aylardır ilk defa et pişecekti belki de. Bütün bu ziyafetin tek
sorumlusu vardı. O da , askere gidecek olan Muzaffer idi. Uzun süre eşi Bahriye ve
kızı Huriye’den ayrı kalmak onu çok üzüyordu. Ama en azından bu zor bulunan
ziyafet ile keyfi biraz da olsa yerine gelecekti.
Kapının
çalmasıyla ,baba Habil Beyde kasaptan geldi. Elinde iki paketin olması ev halkını
meraklandırmış ve koro halinde “Bunun içinde ne var?” ‘ların yankılanmasına
sebep olmuştu. Coşku ve merak birbirine karışmış ,eller de poşete doğru yönelmeye
başlamıştı. Ama Habil Beyin kuvvetli kolları ,poşete yönelen her ele engel olup
,onları “Sabredin!” sözcüğü ile geçiştiriyordu. Sabretmeye çalışan eller
yavaş yavaş kavuşmaya ve birbirlerinin parmaklarına kin duymaya başlamışlardı.
İki el de aynı vücuda ait olmaktan memnun değil ,sürekli birbirlerini
ittiriyorlardı. Habil Bey gür sesiyle “Sofradan kalkınca oğlumuza bir sürprizim
var.”dedi. Tüm gözler Muzaffer’e çevrildiğinde , Muzaffer ‘in keyfi tam
anlamıyla yerinde görünüyordu. Ziyafet sofrası hazırlanıp ,kasaptan alınan et
türüm türüm kokmaya başlayınca ,yavaş yavaş aile fertleri de sofraya damlamaya
başladı. Sofra dolmuş ,bağdaş kuranlar uyarılıp ,herkese yeterli yer sağlanınca
,aile fertleri hızlı bir yarışa başladı. Kaşık sesleri ,bardaklara dolan su
seslerine karışıyor ,çocuk mızlamaları hiç umursanmıyordu. Ebeveynler adeta
çocuklarını unutmuş sadece önlerindeki tabaklara odaklanmışlardı. Sonunda
mızlamalardan sıkılan erkekler bütün çocukları salya ,sümük de olsa yan odaya
kapatıp ,ziyafetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Yan odadan miting alanına
benzer sesler geliyor olsa da bu sesleri ne kadınlar ,ne de erkekler umursamıyordu. Tüm
aile adeta yoga seansındaydı. Nefes almadan ,dinlenmeden ,sürekli yiyorlardı. Sonunda
herkes bir tabağı önüne alıp sünnetlemeye başlayınca ,yenecek hiç bir şey
kalmadı. Habil Bey hemen yeğenleri tuba ve mercane’ye dönerek “Hadi bakalım bir
sofra duası okuyun. Ne de olsa sisler İmam Hatip’lisiniz” dedi. Mercane ve Tuba
burun kıvırıp kem küm edince ,küçük kuzen Cennet devreye girdi ve sofra duasını
okudu. Sini ,sofra bezi ,kasnak sırayla kalkınca yan odanın kapısı açıldı. Keskin
bir ter kokusuna rağmen miting havasından eser kalmamış ,çocuklar Huriye’yi anne
,Musa’yı baba ve Kerem’i de asker yapmışlardı. Senaryosu gayet güzel olan bir
oyunu aktörler kadar iyi oynuyorlardı. Çocuklarını rahatsız etmek istemeyen
ebeveynler kapıyı kapattılar.
Sonunda
beklenen an geldi ve Habil Bey elinde poşetle salona girdi. Büyük bir gürültüyle
boğazını temizledikten sonra “Sevgili ,biricik oğluma yıllardır istediğini bugün
gerçekleştirmek istiyorum ve bundan büyük mutluluk duyuyorum.”dedi. Nefesler
tutulmuş heyecan 19 şiddetindeydi. Ve Habil Bey poşeti oğlu Muzaffer’e uzattı.
Muzaffer poşeti aldı ve hemen içine başını doğrulttu. bir paket vardı. Onu da
çıkarttı ve hızla yırtmaya başladı. Habil Bey dayanamayarak “Oğlum paketi
düzgün açsana canım çıktı onu paketleyene kadar” dedi. Muzaffer çoktan
yırttığı paketin içindekine baktı ve çığlık atarak babasının boynuna
sarıldı. Sonra paketin içindekini parmaklarının arasında havaya kaldırdı. Bu bir
anahtardı. Herkes sevinç çığlıkları atmaya başlayınca Muzaffer tekrar babasına
dönerek “Baba bir tur atabilir miyim?” dedi. Habil Bey “Tabii oğlum. Niçin bana
soruyorsun ki?” dedi. Muzaffer gülümseyerek yerinden kalktı. Bahriye’yi de
çağırarak pencereye doğru yaklaştı ve “Hangisi baba?” diye sordu. Habil Bey de
pencereye yaklaştı ve “Ney hangisi oğul” dedi. Muzaffer “Araba tabii ki”dedi.
Habil Bey “Biri araba mı almış?” deyince Muzaffer gülmeye başladı. Sonra yarı
dalga geçer ,yarı afallamış bir ifadeyle “Baba sen bana araba almadın mı?İşte
onu soruyorum” dedi. Habil Bey “Oğlum ne arabası?Ben araba falan almadım nereden
çıkarıyorsun bunları?Bu kadar fazla televizyon izlersen böyle olur.” dedi. Muzaffer
elinde ki anahtarı sallayarak “Bu ne peki?” dedi. Habil Bey gülümseyerek
anahtarlardan birini eline aldı ve “Bak bu senden zorla aldığım kumbaranın
anahtarı” dedi. Sonra diğer anahtarı eline aldı ve “Bu da yine senden zorla
aldığım günlüğünün anahtarı” dedi. Sonra devam etti “Hatırlamıyor musun?
Uzun seneler boyunca bana bu anahtarları geri vermem için yalvarmıştın.” Habil
Beyin bu son cümlesinden dolayı Muzaffer dayanamayarak babasının üstüne atladı.
Boğazını sıkıyordu. Hemen Bahriye Hanım ve beraberindekiler baba ve oğlu
birbirinden ayırdılar. Habil Bey herkes tarafından suçlu bulunarak para biriktirip
araba alma cezasına çarptırılırken ,Muzaffer’in ise babasının boğazını
sıkmasına rağmen askerliği dolayısıyla ,tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
Münteha Arabalı