Başörtüsü Kur'an-ı Kerimde
emredilmiştir: Nur suresi 30-31. Ayet
"30-(Habibim) Mü'min erkeklere söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve
ırzlarını korusunlar.Bu kendileri için daha temiz bir harekettir.Muhakki Allah
onların bütün yaptıklarından haberdardır.31-Mü'min kadınlara söyle, gözlerini
haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinetlerini(süs eşyalarının takılı
olduğu baş, kulak, boyun, göğüs, kol, bacak gibi yerlerini)açmasınlar.Ancak
bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz, el ve ayaklar) müstesnadır.Baş örtülerini(göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde)
yakalarının üstüne koysunlar.Zinet yerlerini kendi
kocalarından yahut kendi oğullarından, yahut kocalarının oğullarından, yahut kendi
erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız
kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut ellerindeki
cariyelerinden, yahut ihtiyacı olmayan(sadece ekmek peşinde koşan) hizmetçilerden,
yahut kadınların gizli yerlerinin farkına varmamış çocuklardan başkasına
göstermesinler.Gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da (yere)
vurmasınlar.Ey mü'minler hepiniz Allah'a tevbe edin ki dünya ve ahirette saadete
kavuşasınız."
Nilüfer Pehlivan'ın Savunması:
Sayın Mahkeme ;
Sözlerime daha önce emniyette ve savcılıkta verdiğim ifadeleri , yeterli bulduğumu
belirterek başlıyorum ; ancak , oradaki sözlerimin daha iyi anlaşılabilmesi için ,
birkaç hususu da eklemek istiyorum.
Şunu biliniz ki , bu konuşma için çok düşündüm. Sizlere , kendimi ifade edecek
cümleleri bulabilmek için , oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. Günün birinde
, böyle ağır bir yükün altına gireceğim , aklıma bile gelmezdi. Evet,
özgürlüğümle ilgili olarak, beni birilerinin anlaması , ilk kez böylesine önemli
oluyor. Bu nedenle, Sayın Mahkemenize, kendimi anlatmayı başarabilmeliyim. Bu salonda
,bu zor işin altından kalkabilmenin ,benim için hayati önemi oldukça açık . Eğer
bu gün , bunu başarmış bir Nilüfer Pehlivan olarak bu salondan ayrılabilirsem , bu
fazlasıyla yetindiğim bir şey olacak .Çünkü gençliğimin söz konusu olduğu şu
zaman diliminde , beni başkalarının anlamasının artık ne önemi var. Diğer
insanlara kendimi ifade edebilsem de bunun gençliğime bir etkisi bulunmayacak . Ama
burada , siz Sayın Hakimlerin beni anlamasını sağlayamazsam, bunu çok pahalı bir
bedelle , gençliğimle ödemek zorunda kalacağım. Böylesine bir gerginlikle , insanın
kendini ifade edebilmesi ne
kadar da zor. Hayatımda ilk kez , bu denli güçlü olma gereği duyuyorum. Çok iyi
sözler edebilecek , edebi cümlelerle konuşabilecek yeteneğim de yok yazık ki . Peki
ne yapmalıyım o zaman . Belki içtenliğim , ilginizi uyandırma konusunda, bana
yardımcı olabilir diye ümit ediyorum. Sizlere, şunu itiraf etmeliyim. Geçen
duruşmada ben de bu salonda ve izleyicilerin arasındaydım .Korkuyordum ve tedirgindim.
Çünkü , karşınızda konuşmam gereken cümleleri , henüz bulamadığımı
düşünüyordum . Bu davada , sanık olarak bulunma cesareti bile yoktu bende ; bu
yüzden izleyicilerin arasında kalmayı yeğledim. Kendini birden sanık olarak bulan ben
, başıma gelen tüm bu şeylerin , ne anlama geldiğini çözemiyordum .Üzerine
titrediğim özgürlüğümü yitirmeye , ilk kez bu kadar yakın olduğumu hissetmiştim.
Evet korkuyordum ; asla düşünemediğim bir yerdi hapishane Korkuyordum; ellerimden
kayıp gidecek olanın , yalnız gençliğim değil , hayatım olduğunu
da görmüştüm ve dehşete düşmüştüm. Korkuyordum ; hayatım ki , gençliğimden
daha fazla bir şeydi benim için. Kafam , öylesine allak bullaktı işte o günlerde.
Kendimi ilk kez böylesine zayıf ve çaresiz hissediyordum. Şimdi nereden
başlamalıyım , olanları sizlere anlatmaya . İşim o kadar zor ki .Lütfen
acemiliğimi bağışlayın bu çabayı gösterirken . Bunu başarmak zorundayım Sayın
Yargıçlar . Çünkü ,aları düşünmek istemiyorum , bu sözleri ederken ; yoksa ,
kendimi sizlere ifade edebilmem imkansız olur. Ve beni anlama konusunda , benimle
olacağınıza inanarak konuşmak istiyorum . Kendimi ifade ettiğimden , daha büyük ve
tecrübeli bir çaba umuyorum sizlerden. Evet Sayın Mahkeme , burada
söyleyeceklerim konusunda , çok düşünerek geldim karşınıza .Hayatımın
konuşmasını yaparken , kendimi , daha sonraları
beceriksiz bulmamayı umuyorum. Şimdi ,olup bitenleri bir de benden dinlemelisiniz bana
kalırsa.
Bu davayla , Sayın Savcının , hakkımdaki suçlamalarını içeren belgeyi aldığımda
karşılaşmış oldum . Baştan sona defalarca okuduğum bu belgeyle...Geçen duruşmada,
Savcının , sizlerden hanginiz olduğunu öğrenmiştim . Diğer sanıklar ifade verirken
, sürekli Sayın Savcıyı izlemiştim sonra . Kendilerinin izlenimlerini anlamaya
çalışmıştım . Sayın Savcı , sanıkların yüzlerine bile bakmıyordu nedense.
Suçladıklarına karşı öylesine ilgisiz görünüyordu ki. Belki yanılıyorum ama ,
gençliğimizi elimizden alacak suçlamaların yanında , böyle derin bir ilgisizliğe de
tanık
oldum ben . Korktum ve tedirgin oldum. Sayın Savcının iddianamesini ilk okuduğumda da,
bizleri anlama konusunda , oldukça özensiz davrandığı kanısı uyanmıştı bende .
Şimdi, bunun kaygı verici bir gerçek olduğunu biliyorum artık .
Sayın Hakimler , suçlanan bir insan , anlaşılma konusunda eksiksiz bir özeni hak eder
bence . Beni , karşınıza bir suçlu olarak getiren Savcının , hakkım olan bu özen
ve ilgiyi göstermemesini , Sayın Mahkemenin göz önüne alacağından umutluyum. Bu
ilgisizliğin çok tedirgin edici bir şey olduğunu da , söylemek istiyorum ayrıca
.Lütfen sizler de anlamaya çalışın , bunun çok ürkütücü olduğunu .Bir hekim
adayı olarak , özen ve ilginin neler başarabileceğine ve ne kadar hayati olduğuna
tanık oldum hastane koridorlarında . Özellikle , karşınızdaki insan , sizin ilgi ve
özeninizle ,yaşamak için bir yol bulabilecekse. Bu,adaletin uygulanmasında da ,böyle
olmalı değil mi ? Şimdi , bulunduğunuz yerin , buradan nasıl göründüğüne
ilişkin birkaç sözetmek istiyorum . Çok korkutucu görünüyor. İlgi ve özeninizi
lütfen hissettirin yargıladıklarınıza ve suçladıklarınıza . Evet , belki bizlere
karşı kayıtsız değilsiniz ; biz bunu hissedemiyoruz ama . Anlaşılamayacağımıza
dair bir duyguya kapılıyoruz sonra. Ve bu duygu çok yıkıcı ; insana ,aşamayacağı
bir duvarın karşısında olduğunu duyumsatıyor. Evet , sizleri suçlayamam ama ,
gösterilmeyen bir sevginin de ne kadar anlamsız olduğunu düşünün lütfen .Hayır ,
yanlış bir örnek verdiğimi düşünmüyorum . Bunlar ,birbirlerine çok uzak kavramlar
değil kanımca. Tüm bu tanık olduğum şeylerin , bana kendimi çok kötü
hissettirdiğini de belirtmeliyim huzurlarınızda. Çünkü , bizlerle ilgili ,
gençliklerimizi bitirecek suçlamalarda bulunuluyordu ama, büyük bir aldırmazlıkla
yapılıyordu bu . Şimdi Sayın Savcıdan rica ediyorum ; sizlerden de Sayın Hakimler ;
konuşurken lütfen kayıtsız kalmayın bana . Bunu yapmazsanız ,beni anlamak için ,
sizlerin de çaba göstereceğinizi umamam çünkü. Aşamayacağım bir duvar
karşısında , bir başıma kaldığımı düşünmemi , eminim sizler de
istemezsiniz , tüm zayıflığımla . Artık , lütfen yüzüme bakın olanları
sizlere anlatırken ;anlamaya çalışın beni .Çünkü, anlaşılmaz bir biçimde
suçlanan bir genç olarak karşınızdayım . Sözlerim , gençliğini hatırlayanlar
için , daha da anlaşılır olacak belki de. Bunu , gençliğinize duyduğunuz sevgi ve
saygı adına yapınız lütfen. Eğer
ben suçluysam bile , bir suçlu olarak beni anlayabilmenizin, gençliğinizi
hatırlamaktan geçeceğini düşünün lütfen. Üstelik bunu hakkettiğimi de
düşünüyorum ben .Daha düne kadar , hekim adayı bir genç kız olduğumu
anımsayınız lütfen ; ve bir zamanlar sizler de benim gibi gençtiniz . Eminim benim
gibi zor sınavlarla sınandınız . Sizleri de aileleriniz , büyük özverilerle okuttu
üniversitelerde . Ay sonunu , belki sizler de zor getirirdiniz kısıtlı öğrenci
bütçenizle Ayakkabınızın ömrünü , onarımlarla uzatarak giydiniz belki de.
Ailenizin , size ayırabildiğinin her lirasını harcarken , siz de içinizi vefa denen o
sıcak duygunun bürüdüğünü duyumsadınız . Evet , sizlerin de bir zamanlar genç
olduğu gerçeği , kendimi ifade etmek konusunda işimi kolaylaştırmalı diye
düşünüyorum. Bununla
birlikte , sizlerin işinin de zor olduğunu biliyorum . Tüm önyargıların
dışında kalarak , beni yargılayacaksınız bu mahkemede. Öyle ya , beni yargılarken
kendinizi de yargılamış olacaksınız. Böyle bir dikkati sürekli yaşamak , ne kadar
yorucu olmalı kim bilir. Ve belki de asıl zor olan , başkalarını yargılarken ,
insanın kendisini de yargılıyor olması.Beni yargılarken sizlere kanunlar yol
gösterebilir ama, insan kendini yargılarken ,işini kolaylaştıran kanun maddeleri de
yok. En fazla bir ses var belki içinde ;vicdanının sesi. Ben en çok başkalarını
değil de , kendimiyargılarken zorlanıyorum gündelik hayatta . En çok o zaman
yoruluyorum. İçimden bir ses bana , sizin bu davada beni yargılarken değil de ,
kendinizi yargılarken daha çok yorulacağınızı söylüyor. Doğrusu ben , bu işin
hep birlikte içindeyiz diye düşünüyorum.Belki bu yüzden , birbirimize bu denli
ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorum.Evet , bu nedenle birbirimizin işini
kolaylaştırmamız kaçınılmaz oluyor. Ben ,emniyette ve savcılıkta verdiğim
ifadeleri konuşmamın başında kabul etmekle
, işinizi kolaylaştırma konusunda ilk adımı atmış oldum. Sizlerin de , benim işimi
kolaylaştıracağınızı umarak , şöyle bir soruyla sürdürek
istiyorum sözlerimi. Gençlik , her konuda itaati zorlaştıran , bir yaş değil midir
size göre. Umarım sizin de gençliğinizde , itaat etmedikleriniz olmuştur . Kanımca
bir gencin , itaat etmedikleri de olmalı . Veya şöyle diyelim ; makul olanlara itaat
etmeli bir genç . Aksi halde , yarınlar nasıl daha umut verici olabilir. Tüm
buyruklara itaatli , çok uysal bir adam genç midir sizce. Böyle bir gence güvenebilir
miyiz ; yarınlara yapması umulan katkılar söz konusu olduğunda . Bugünü , kendine
anlamsız gelse de , olduğu
gibi benimsemesini mi bekleriz bir gençten . Yarınlar konusunda iddialar taşıyan bir
adam , içinde akılcı bir itaatsizliği de barındırmalı değil misizce .
Şimdi şunu söylemek istiyorum hemen . Evet , ben çok başarılı ve uysal bir
öğrenci , olamadım asla . Ama her zaman bir genç gibi davrandım ; bir genç gibi
düşündüm. İtaatimi , her zaman savunabileceğim , akılcı temellere dayandırdım.
Her zaman , iyi bir öğrenci olmaktan çok , iyi bir genç olmakla övündüğümü
söylemeliyim .Bakın ,hemen bir örnek vermek istiyorum ; bu söylediklerimin daha iyi
anlaşılabileceği bir örnek. 13 Mayıs 1999 günü ,İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü bütün dekanlıklara bir talimat gönderdi . Eminim gazetelerde , sizlerin
de gözüne ilişmiştir. Şimdi , çalışan personelin kılık kıyafetini düzenleyen
bu talimatnameden aldığım birkaç cümleyi , kısaca okuyorum huzurlarınızda .
"Kadınlar : Elbiseler temiz , düzgün , ütülü , sade ; ayakkabılar veya
çizmeler sade ve normal topuklu , boyalı görev mahallinde baş daima açık ,saçlar
düzgün" "..." "Pantolon , kolsuz ve çok açık yakalı gömek ,
bulüz veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi
(sandalet ) ayakkabı giyilemez ."
"Erkekler : Elbiseler temiz , düzgün , ütülü ve sade ; ayakkabılar kapalı
,temiz ve boyalı giyilir. Sandalet ve atkılı ayakkabı giyilmez. Bina içinde ve görev
mahallinde baş daima açık bulundurulur. Saçlar kulağı kapatmayacak şekilde
uzatılabilir , Temiz bakımlı ve taranmış olur. Her gün sakal tıraşı olunur ve
sakal bırakılmaz. Bıyık tabii olarak bırakılır , uzunluğu üst dudak boyunu
geçemez , yanlar üst dudak hizasında olur. Alt uçları dudak hizasında kesilir.
Kravat takılır , kravatı örtecek şekilde balıkçı yaka veya benzeri süveterler
giyilmez. Bina içinde gömleksiz , kravatsız ve çorapsız dolaşılmaz. Gereğince
giyimde hizmete uygunluğun esas olduğu dikkate alınarak Anayasa'da belirlenen uygar ,
çağdaş , laik anlayış ile bağdaşan kılık kıyafet içinde görev yapılmasını
bütün öğretim elemanlarına
ve diğer personele duyurulmasını rica ederim."Her ne kadar okuduğum talimatın
sonunda , "Anayasa ' da belirlenen laik
çağdaş anlayış"a bir atıf varsa da ,böyle bir ilhamın Anayasa'dan nasıl
alınacağı konusunda , yorum yapmak istemiyorum. Ama Anayasa ' dan demokrasi , hukukun
üstünlüğü ve insan haklarıyla ilgili ilhamlar alma konusunda ,birilerinin oldukça
güdük kaldığını da vurgulamak isterim .Evet , bıyıkların üst dudak hizasında
olması , tırnakların uzunluğu , favorilerin kısalığı ,çorapsız ayakkabı
giyilmemesi , çizmelerin boyalı olması , her gün sakal tıraşı olunması ,
balıkçı yaka süveter giyilememesi gibi saçma kuralları ,bu birileri , bilim
adamlarına dayatma cesaretini bulabiliyorsa , bir genç olarak bu beni de çok yakından
ilgilendiriyor derim ;ve bu tarz akıl dışı
baskıları, Anayasa 'yla meşru kılmak gibi bir takıntıları varsa , bu da
onları ilgilendirir derim . Çünkü , "talimatname" adı altında , kişiliğe
yapılan bu tarz bir saldırıya göstermesi gereken refleksi gösteremeyen biri , ya
hiçbir zaman genç olamamıştır ya da gençliğinde edindiği refleksleri zamanla
yitirmiştir . Ben gencim ve hayatımın sonuna kadar da , özgürlükçü reflekslerimi
korumaya
kararlıyım. İşte bu gün karşınızda suçlanan biri olarak bulunmamın nedeninin ,
bu doğal reflekslerimin sonucu olduğunu anlatmak istiyorum sizlere .Ayrıca , İstanbul
Üniversitesi 'ndeki bir çok öğretim üyesinin , bu talimat çerçevesindeki
tepkilerini , görevlerinden istifa ederek ortaya koyduklarını , kamuoyunda sizler de
izliyorsunuzdur herhalde .28 Haziran 1999 tarihli Radikal Gazetesi' nde , kendisiyle
yapılan söyleşide, beş yılı aşkın bir süre Hukuk Fakültesi dekanlığı yapan
Prf. Dr.Aysel Çelikel bakın neler söylüyor. "Alemdaroğlu' nun görev yaptığı
bir buçuk yıldır benim gerçekten onurum kırıldı. Toplantılarda onun görüşüne
,kararına karşı gelirseniz çok sert bir tepkiyle karşılaşırsınız. Yüzünün
ifadesi değişir ve sesini perde perde yükseltir. Kendisinin cumhuriyeti , laikliği ,
Atatürkçülüğü savunan vatansever bir kişi olduğunu sert bir üslupla vurgulayarak
ortamı konuşulmaz hale getirir. Siz ise suçlanıyormuş gibi bir duyguya kapılır
,söz aldığınıza pişman olursunuz. " Yine Sayın Çelikel 'e "Alemdaroğlu'
nun sizi en çok rahatsız eden davranışı ne oldu ? " diye sorulduğunda tek
cümleyle yanıtlıyor : "Baskıcı yöntemleri ve yönetim üslubundan rahatsız
oldum. " Yine bu söyleşi de , rektörün üniversitedeki
olayları yatıştırmaya hiç çalışmadığı , aksine bazı dekanları gazetelere
yollayarak bir sorunun olmadığını , kendisine karşı çıkanların hareket
noktalarının türbanla bağlantılı olduklarını anlattırdığı , belirtiliyor. Şu
cümleler de Sayın Çelikel 'in : "Balyoz harekatıyla laikliği
savunamazsınız...Büyük bir terör
var ortada. Herkes çantasında bir eteklik getiriyor. Sabah tuvalette
pantolonunu çıkartıp eteğini giyiyor . Akşam gene tuvalette pantolonunu
giyiyor...Üniversite , fakülteler topluluğudur. Fakülteler bir bilimi araştıran ,
yayan , öğreten ve bilim adamı yetiştiren kurumlardır. Bu gün bu tanımın
dışında olduğumuzu görürüz...Demokratik bir biçimde yönetilen özerk bir
üniversite istiyorum. ..Öğretim üyelerinin niteliğinde hiçbir sorun yok , ama
baskıcı yönetim altında bilim gelişemez. " Hürriyet gazetesi ise 4
Temmuz 1999 tarihli ekinde olanları " Hocaların İnfiali " başlığıyla
vermiş.Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı' ndan
ayrılan Prf. Dr. Bülent Tanör , Sayın Alemdaroğlu için farklı şeyler
söylemiyor : " Atatürkçülüğün simsarlığını yapıyor. Geceleri fenerlerle
rap rap yürüyüşler , marş söylemeler. Sanki müsamere gibi . Ben 10. Yıl
Marşı'nı çok severim ama onun yüzünden söyleyemez oldum. Konuşmalarında devamlı
çağdaşlıktan bahsediyor. Eğer çağdaşlık diyorsan bunun gereğini yapacaksın.
Tek tip kıyafet çağdaşlıkla bağdaşamaz. Bu militarist bir tutum. "
Sayın Mahkeme, biz öğrencilerine karşı da akıl dışı uygulamalarıyla öne
çıkan, okulunda son sınıfı okuyan bir tıp öğrencisi olarak değil de
,karşınızda bir sanık olarak bulunmama neden olan rektörümüz Sayın Alemdaroğlu
hakkında , Türkiye' nin en iyi ceza hukukçuları arasında sayılan ,Prf. Dr. Çetin
Özek' in söyledikleri de oldukça düşündürücü. "Alemdaroğlu' nun yaptığı
muameleye ben , dokuz ay hücrede yattığım 12 Mart döneminde de rastlamadım. Dekanın
istifa ettiği gün Fakültenin Akademik Kurulu' nu toplayacaktık ki, Alemdaroğlu
toplantı odasının anahtarını aldı gitti . Koridorda kaldık. O gün koridorda
ağladım . Evet laikliğimi sorgulamaya
çalıştılar. Halbuki benim doktora tezim "Türkiye ' de laiklik" Laiklik
bütün icraatında hep ön plana çıkartılıyor...Bana laiklik öğretmeye
kalkıyor." Evet , bu bağlamda , önce öğrencilere, şimdi de bilim adamlarına
karşı takınılan bu ilkel tavra Sayın Mahkemenin ayrıca dikkatlerini çekmek isterim.
Bu " utanç belgesi " ni hazırlayanlarla başlıyor benim serüvenim . Olup
bitenleri anlatmaya , nereden başlasam ben. Büyük umutlarla çalışmıştım
üniversite sınavına ; ve üniversite. Yorucu sınavlarla geçen yıllar ; ailem ki ,
kendilerine katkıda bulunacağım güne bu kadar yakınlaşmışken , onlara
"doktor oldum " diyemedim. Son birkaç yıldır olanlar olmasaydı , belki de
bir hastanede , doktorunuz olarak tanışmış olacaktınız benimle. Evet Sayın Hakimler
, tüm bu olanları sizlere anlatmak istiyorum . Bunu ailem için yapmak istiyorum ; beni
sevenler için yapmak istiyorum ; kendim için yapmak istiyorum .Bana bu denli yatırım
yapan , ülkemin insanları için yapmak istiyorum. Ama , kendime bir saygısızlık
yapmadan başarmak istiyorum bunu .
Nasıl kendime saygısızlık yapmadığım için , suçlanan Nilüfer Pehlivan olarak
karşınızda isem ; yine Nilüfer Pehlivan ' a bir saygısızlık yapmadan aklanarak
karşınızdan ayrılmak istiyorum bugün . Giyim tarzım konusunda direnmemin
anlaşılır nedenlerinin , aslında sizlercede bilindiğini düşünüyorum . Belki
sizler de kişisel olarak beni anlıyor ve hak veriyorsunuz. Ama yine de , bu konudaki
psikolojimin ifademde yeralmasını istiyorum.
Üniversite gibi , dünyayı dönüştüren , bilimin ve özgür düşüncenin
üretildiği bir ortamda , giyim gibi olabildiğine kişisel bir konuda , belli
dayatmalarla karşılaşan bireyin nasıl bir tepki göstermesi beklenir dersiniz?
Üstelik bu adam , özgürlüğün insan onuruyla eş anlama geldiğini , henüz
öğrenmiş olmanın sıcak coşkusunu yaşadığı gençlik çağındaysa . İfadelerim
duygusal gelebilir sizlere. Ama hayır , çağdaş psikoloji bilimi böyle söylemiyor. O
beni anlıyor ve destekliyor. O diyor ki , " gençliğin genel geçer değerlere
karşı geliştirdiği sorgulayıcı tavır , insanlığın daha ileri gitmesini ve
yücelmesini sağlayan beşeri bir damar ve güçlü bir sosyal
dinamiktir. " Öte yandan sosyal psikoloji bilimi de beni anlıyor ve diyor ki ,
"kimlik kavramı birey için varoluşsal anlama sahiptir ve kimlik insanın
varoluşunu gerçekleştirdiği anlamlar ve değerler çerçevesi olarak birey için
yaşamsal bir önem taşır. " Ben bu sözlerden şunları anlıyorum ; kimliğimiz
,nerede ve hangi şartlarda olursak olalım , her birimiz için zihnimizde ve
yüreğimizde taşıdığımız yurdumuzdur bir bakıma. Kimliğimizden koparılmak
,yurdumuzdan sürülmeye eşdeğer duygular yaşatır bizlere. Kimliğimizi gönüllüce
terk edebiliriz ancak . Çünkü , o bizim en temel ve kapsamlı tercihimizdir.Yurdumuzun
ele geçirilmesine ve parçalanmasına karşı durduğumuz gibi, kimliğimizin ele
geçirilmesine ve parçalanmasına da , benzer bir direnişle karşı dururuz . Bu
bilimsel anlamda da son derece insani bir davranıştır. Evet, giyim tarzım da benim
kimliğimin bir parçası .Kimliğimi oluşturan değerlere ilişkin duyarlılığımın
nedenini, bilim anlıyor ve bu anlamda bana arka çıkıyor.Sizler de beni, başka bir
bilimden , hukuk biliminden aldığınız referansla
yargıladığınıza göre , bu bağlamda , Sayın Mahkeme tarafından da anlaşılmayı
bekleyebilirim diye düşünüyorum.
Sayın Mahkeme , on üç yaşımdan beri benimsediğim giyim tarzı ,doktor olmama iki
yıl kala , birileri için sorun oluşturduğundan buradayım bu gün. O birileri Nilüfer
Pehlivanı tanımayan insanlar . Hangi müzikleri dinlemekten hoşlanır ; hangi şairleri
sever ;'nun zihin ve duygu dünyasını bilmeyen insanlar. Onlarla , paylaşarak
zenginleştirebileceğimiz bir paydamız olabilirdi. Ama onlar , anlayamayacağım bir
nedenle , Nilüfer Pehlivan ' ın giyimiyle ilgilendiler . Onlar , insani bir
farklılığın içeriğini zorlayarak
, ona bambaşka anlamlar verdiler . İnsanlara kendilerini kötü hissettirdiler; bir çok
insanı umarsızca incittiler ve horlanmışlık duygusu yaşattılar. O birileri , zor
şartlar alında okumaya hak kazandığım , ve zorluklarla dördüncü sınıfına kadar
geldiğim okuluma , bir sabah giyim tarzım yüzünden alınmamamı sağladılar.
İdeallerimin ve umutlarımın olacağını hiç düşünmediler . Derslere girmek
istediğimde, kapılardan kovulmama neden oldular. Polislere , beni okuluma sokmamak için
barikatlar kurdurdular ;anfilerde , beni arkadaşlarımın önünde sürükleyerek
,dışarı atılmamı sağladılar."Belki bu kez alınırım" ümidiyle ,
sabahlara kadar çalıştığım sınavlara beni sokmadılar . Tüm bunların benim için
ne demek olduğunu ,anlamalısınız Sayın Hakimler. Benim okulumdu orası ,dört
yıldır ; ne değişmişti de artık bunlar oluyordu. Günün birinde , giyim tarzımın
aslında ne anlama geldiği mi fark edilmişti. Bir gencin on yıllık giyim tarzı
,birileri buna bir takım anlamlar bulmaya başladı diye değiştirilebilir mi Sayın
Hakimler. O birileri bakın şimdi de , üniversitelerdeki profesörlerin favorilerinin
uzunluğuyla , tırnaklarının boyuyla , süveter giyip giyemeyecekleri ile ilgilenmeye
başladı. Üstelik Anayasa ' dan aldığı ilhamla çalıştığını düşünüyor o
birileri .Uğradığım haksızlık karşısında , bir genç gibi davrandım ben Sayın
Hakimler .Çekineceğim , korkacağım tarzda davranmadım asla . Hareketlerimi
,davranışlarımı kimseden gizlemedim. Ama anlayamıyorum ; içtenlikle söylüyorum
anlayamıyorum; gittiğim , geldiğim , yaptığım her şeyin bir suç
olarak görülmesini ve polisiye sayılmasını . Partilerle , milletvekilleriyle ,
valilerle , derneklerle görüşmeler yaptım. Bir haksızlıkla karşılaşmıştım;
doğal olarak birilerine gidip derdimi anlatacaktım ;bir şeyler yapacaktım.İlk başta
ailemle görüştüm ; onların elinden bir şey gelemezdi. Sonra hocalarımla
görüştüm ; onlar da bir yol bulamadı . Dekanımızla ve rektörümüzle görüştüm
; bir sonuç çıkmadı. Cevapsız kalan girişimlerim sonucu , hep halkayı bir derece
genişleterek görüşmelerimi sürdürdüm. Siyasi partilerle , milletvekilleriyle ,
parti başkanlarıyla , medyayla görüştüm ;onlara anlatmaya çalıştım uğradığım
haksızlığı.Sayın Mahkeme , orta okul çocuklarına okutulan "yurttaşlık
bilgisi "kitabını karıştırdım geçenlerde. Bu görüştüğüm yerler
,"demokrasiyi demokrasi yapan kurumlar " olarak öğretiliyor çocuklara . Eğer
tüm bunlar suçsa , evde oturup , birilerinin sorunumu çözeceği günü mü
bekleseydim. Bu meşru yoldan hak arayışlarım , suç olarak nasıl görülebilir.
Hayır ben ,güzel şeyler yaparak ifade ettim kendimi. Bana yapılan haksızlığı
vurgulayan , çeşitli resim sergilerine , fotoğraf sergilerine katıldım Evet bunları
bile , Sayın Savcı suçlamalarının kanıtı olarak değerlendirmiş. Bu anlaşılmaz
yaklaşımı , ayrıca takdirlerinize bırakıyorum Sayın Hakimler. |
Haberler
İbret Mektubu
Milenyumu Aşan Yasak
*13 yıl önce 2000 yılına mektup
kampanyası çerçevesinde devlet yetkililerine 'sürpriz' mektuplar geliyor.TBMM
başkanı Yıldırım Akbulut'a gelen bir mektup da, bu sürprizlerin en acısını
yaşattı.13 yıl önce başörtüsü yasağı yüzünden yapılan açlık grevinin 26.
gününde 2000 yılının meclis başkanına gönderilen bir mektup, 2000 yılında gene
başörtüsü yasağı ile karşılaştı. Yasakçıların kıyafeti yüzünden okuldan
attığı Fatma Temiz adlı öğrencinin '2000 yılına mektup kampanyası' çerçevesinde
gönderdiği mektubu Akbulut 34 mektup arasından çekti.TBMM başkanı Yıldırım
Akbulut "13 yıl sonra da aynı sorun yaşanacak mı?" diye soran bişr
gazeteciye "Olmamasını dilerim" diye cevap verdi.Akbulut "Bugün de
öğrencilerin okula başörtülü olarak okula alınmadığını biliyorum.Tabii ki konu,
başörtüsü bir simge olarak kullanılmadığı takdirde kolaylıkla çözülebilecek
bir konudur.Uzlaşı çerçevesinde kısa zamanda sorunu çözeceğimizi umuyorum.
Türkiye laik bir ülkedir.Bu ilkeyi zedeleyici tavırlar olmaksızın simgeleşmemesi
halinde başörtüsü de kullanılır hale gelecektir."*(05-Ocak-2000 tarihliYeni
Şafak gazetesinden alınmıştır.)
İşte İbret Mektubu
"TBMM
Başkanlığı'na;
Bugün yeni bir
zaman dönemine girmiş bulunuyoruz. 1 Ocak 2000'in milletimiz ve insanlık için
hayırlara vesile olmasını diliyorum.Bu mektubu size 22 mayıs 1987 günü yazıyoruz.Bugün 140 öğrenci inancımıza uygun giyindiğimiz için okulumuzdan
atıldık.Disiplin kavuşturmasına uğradık.Bir
grup öğrenci arkadaşımız bu durumu protesto etmek maksadıyla açlık grevine
başladık.Yurdun dört bir yanından yüzlerce kız ve erkek öğrenci destekleme grevi
başlatmıştır.Halkımız bizi desteklemek için yüzbinlere varan imza topladılar.Bu
mektubu yazdığımız gün açlık grevi 26. gününü doldurdu.Arkadaşlarımızın
bazıları10kg'ye yakın kilo kaybetti. Aydınlar ve halk bu kutsal direnişimizi
destekledi.Çünkü bizler sadece bir başörtüsünün değil insan temel hak ve
hürriyetlerine, inanç, vicdan ve kanaat hürriyetlerine yapılan baskıyı protesto
ediyoruz.Aydınlık geleceğin yüksek öğrenim gençliğinin bu sabır ve kararlı
direnişinden doğacağına inanıyoruz. Saldırılara kalkışmadık.Bir inancı diri
tutmaya, inandığımız birşey için fedakarlıkta bulunmak için karar vermiştik.Ümit
ediyorum ki bu eylemimiz başarıya ulaşacaktır. Bu mektubu size yazıyorumki; bu
ülkenin yönetici olarak geçmişte yaşadığımız bu üzücü ve vicdanlarımızda
izini taşıyacağımız olayı hatırlıyasınız.Umarız
2000li yıllarda ülkemiz uygar ve ileri ülkeler düzeyine ulaşmış olur.Toplumumuz
refah ve barış içerisinde olsun.Dilerizki insanlar inanç ve fikirlerinden dolayı
horlanmasın.Ülkemiz bağımsız insanımız özgür olsun. Bu duygularla 13 yıl öteden sizlerie sesleniyorum: selam, saygı ve iyi
dileklerimle, insan mutlu ve barış içerisinde olsun.
Fatma Temiz/Ankara
11ekim 1998 den sonra bir elele eylemi daha yapıldı. İnanca Saygı
emeğe saygı için.12Aralık günü elele tutuşularak yapılan eylemde pek çok kişi
gözaltına alındı yine....
"İnsan Hak ve Özgürlükleri Platformu tarafından
tarafından başörtüsü yasağını ve hak ihlallerini protesto amacıyla
düzenlenen "İnanca Saygı Emeğe Saygı" adlı elele zinciri eylemi polis
engeliyle karşılaştı.Onbinlerce kişinin katıldığı eylemde polis, özgürlük
içiçn kavuşan elleri cop kullanarak ayırdı.Türkiye'nin dörtbir yanında
gerçekleştirilen barışçı eylem sırasında yüzlerce vatandaş gözaltına alındı.
Elele zincirinin oluşturulduğu sırada polisin
parklarda oturan çocuklu kadınları da gözaltına alması tepki ile
karşılandı.Türkiye genelinde birçok il ve ilçede elele zinciri oluşturan
vatandaşlar üzerinde "inanca saygı, düşünceye özgürlük" yazılı
balonlar taşırken, slogan atmamaya özen gösterdiler.Özgürlük için elele zincirine
çok sayıda başörtüsüz bayanın da destek vermesi dikkat çekti.
Beyazit'ta görev yapan başörtülü yeni şafak
gazetesi muhabirleri de polis tarafından gözaltına alındı.Keyfi olarak Beyazıt
Meydanı'nda tutularak görev yapması engellenen gazeteciler, uzun bir süre polis
otosunda bekletildikten sonra Beyazıt polis karakoluna götürüldü. El ele zinciri,
İstanbul, Ankara, Bursa, Erzurum, Konya Samsun Kaseri ve Maraş dahil olmak üzere
birçok kentimizde gerçekleştirildi.
Haklarını savunmaktan başka suçu olmayan insanlar joplandı.
Bu dedemin bakışı ne de güzel anlatıyor olayı.
"Biz bu millet için savaştık sen benim sarığıma el atıyorsun, evladım ben
senin deden yaşındayım." Filiz Beyaz'ı rahmetle anıyoruz...
Birkaç yazı başörtüsü zulmüne
maruz kalanlardan...
ARTIK
OKULUN DUVARLARI DA TANIMAZ OLMUS BU YUZU, DUN ORDAYDIM SICAKLIGINI VERMEDI, BUZ GIBI
DONUKTU BANA KARSI.
OYSA
O KOSEDE NASIL CAY ICERDIM, FIRINDAN YENI CIKMIS SIMITIMI ISIRA ISIRA, NASIL SEVINIRDI
BENI GORUNCE...SIMDI ONLAR DA SAHIT BENSIZLIGE VE KIMSESIZLIGE...
O
BETON YOL VE BENI DAGLARA GOTUREN O MANZARASI, UTANIYOR O DA UTANMAZLARIN YUZUNE
BAKMAKTAN. SAKLAMIS KARLI ZIRVELERINI DAGLAR, SISLERININ ARDINDA BIR AGLAYAN VAR. EL
UZATSAM TUTACAM O KADAR YAKIN VE O KADAR UZAK KI BAGIRSAM CEVAP VEREN YOK.
SEBEPSIZ
HAYKIRISLAR DEGİL SİMDİ HAYKIRISLARIM, BENI, BULDU. SEVDAMIZ AYNI SEVDA, SARKIMIZ AYNI
SARKI. BUTUN YOLLARIN KESİSTİGİ NOKTADAYIZ SIMDI....
KIMSESIZ
AMA KALABLIKLARDAYIM SIMDI...SOKAKLAR BIZI HATIRLAYACAK, SIIRLERIMIZI, SEVDAMIZI,
UMUDUMUZU. BIZ YOKUZ SIMDI ANFILERDE, SUSKUN SIMDI DUDAKLAR.
YARIN
GELECEGIZ SELAMLA SEVGIYLE UMUTLE SONSUZLUK BIZIM OLSUN YETER.
Başörtüsü zulmüne maruz kalan birinin yazısı:
16.Ekim.1998 bir yara
daha aldım bu gün. Fikri ve icraatları belli insanlar yapsaydı, söyleseydi bana bu
gün o hocamın söylediklerini, bu kadar yaralanmazdım. Rahat olarak dersine
girebildiğim tek hocam o kalmıştı. Bana “Ben şu kadar yıllık hayatımda ilk defa soruşturma geçireceğim bak senin
yüzünden, inat edeceğim diye ne değerli insanları feda ediyorsunuz. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Dekanı’nı bak görevden aldılar. Yalnız kendini düşünüyorsun
Dekanı da beni de zor durumda bırakıyorsun. Ben sen incinmeyesin diye başörtülü
girmene ses çıkarmadım. Sen beni incittin. Şimdi Dekan soruşturma açmak zorunda
kaldı bana.”Neden biraz da siz bizi ve yaşamak zorunda kaldıklarımızı
düşünmüyorsunuz. Biz daha 18’ine yeni basmış yetişkinliğe yeni adım atmışız.
Yalnızca; namaz kılmak, oruç tutmak gibi
Allah’ın farz emri olan başörtüsünü örttüğümüz için defalarca soruşturma
geçirdik, ve arkadaşlarımız kapıdan dahi içeri alınmadı. Hakkettik mi bu acıları
çekmeyi? Neden bize bunları yaşatıyorsunuz. Biz sizin bize bıraktığınız bu
mirasın acılarını çekmek zorunda mıyız. Neymiş efendim bizim yüzümüzden ceza
göreceklermiş. Yine yüreğim sızlıyor. Biraz aralansa kaburgalarım, dışarı
çıkacak kalbim. Diyorlar ki aç başını bütün günahı benim olsun. Evet bu gün
aynen böyle söyledi hocam fetva vermiş hocalar,
örtmesen de olurmuş. Sen aç günahı bana olsun. Dedi. (Ankebut suresi 12.
Ayet:Kafirler iman edenlere “Bizim yolumuza uyun, günahlarınızı biz yüklenelim”
dediler. Halbuki onlar, onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir.
Elbette onlar kesinlikle yalancıdırlar.) Ayetini hatırlatırım. Siyah
gözlerimden bembeyaz mendilime düşen damlaları görüyorlar, tazecik yüreğimi
oracıkta incitiyorlar. Ben yine de Allah’tan hidayet diliyorum onlar için. Göremez
olmuş gözlerini belki bir an gelir açıverir. Bizlere çektirdiklerini anlarlar.
Yüreğim sızlıyor ben diyorum kendime;kimden ne bekliyorum? Evet kimden ne bekliyorum?
Sessiz kalmadığım bir gün daha şiirler yazdığım bir gün daha ........
Bilemem ki başıma
gelecekleri artık, aslında hiçbir zaman bilemeyiz.
Sihirli dokunuşlar her zaman var .Sabah erken kalkıp güneşi
seyredecektim.....
Oysa güneşi görmek istemiyorum artık... Okulumu elimden aldılar...
İlkokuldan beri bitmeyen bir beyin kirletme programına tabii
tutulduk. Ve artık yetmedi okulumuza girmemizi yasaklıyorlar.
Hatırlıyorum dün gibi, ilkokul öğretmenim başörtülü
kadınları kötüler, geri kalınmışlığımız hep bunların yüzünden derdi.
Sonra lise
çağlarında biz gençleri kullandı büyüklerimiz. Kredili sistemi bizlerin üzerinde
denediler, sonra baktılar; Türkiye şartlarına uygun ol |